Hayatı (1238-1320) Yunus Emre, yedi yüzyıldan beri, Türk halkı arasında, bir dinî destan kahramanı şöhretiyle yaşayan ve sevilen şairdir. Anadolu halkı, onun hayatı, şahsiyeti ve şiirleri çevresinde çeşit çeşit menkıbeler söylemiş; güzel şiirlerinin, ancak ilâhî bir kaynaktan alınan ilhamla söylendiği inancına varmıştır. Bu sebeple onun, çok az bildiğimiz, gerçek hayatıyla ölçülemeyecek kadar geniş ve zengin bir destanî hayatı vardır. Yunus Emre'nin saf bir toprak adamı olduğu, hayatının ilk çağlarında rençberlikle yaşadığı söylenir. Allaha varma yollarını Hacı Bektaş Veli'den öğrenme fırsatını, saflığı yüzünden kaçırdığı, sonra Tapduk Emre'nin tekkesine koşarak, uzun yıllar bu tekkenin hizmetinde bulunduğu anlatılır; yıllarca bu tekkeye düz ve kuru odun taşıdığı, yıllarca seyahat ettiği ve bir gün kilidi açılıp dili çözülerek, duyulmamış derecede güzel şiirler, ilâhîler söylemeye başladığı hikâye edilir. İşte, her menkıbenin bir parça da hakikat taşıdığı düşünülerek, gerek bu destanlardan, gerek Yunus'un kendi şiirlerinden ve ele geçen yazılı belgelerden çıkarılan bilgilere göre, Yunus'un büyük hayatı, şöylece özetlenir: Yunus Emre, Anadolu'ya Horasan illeri'nden gelmiş bir aileye mensuptur. Şair XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. yüzyıl başında Orta Anadolu da yaşamış bir Türkmen dervişi idi. İlim âlemi yıllardan beri onun hayatını, nerede doğup, nerede öldüğünü araştırıyor. Halbuki bu büyük şairin Anadolu'da dokuz yerde mezarı vardır. Bir tek vücudun birden fazla yerde gömülü olması, daha bazı din uluları için de düşünülmüştür. Her şehir, her köy, Yunus'un kendi topraklarında gömülü olmasını istemiş, ona kendi bağrında bir makam hazırlamış, herhangi bir mezarın, onun mezarı olabileceği hayaline kapılmıştır. Yine menkıbelerden ve şiirlerinden öğrendiğimize göre, Yunus, Mevlâna Celâleddin Rumî ile Hacı Bektaş Veli ile ve XIII. yüzyılın diğer büyük Anadolu sofilerinden Saltuk Baba, Barak Baba, Tapduk Baba gibi şahsiyetlerle görüşmüş, bunlardan Tapduk Baba'ya müritlik yapmıştır. Mescidde medresede çok ibâdet eyledüm gibi sözler söylediği halde, bu büyük şairin medrese öğrenimi görüp görmediği bilinemiyor.
ESERLERİ: Yunus un, Risâlet-ün-Nushiyye adlı, öğretici bir mesnevisi vardır. Aruzla yazılan bu eser, bize şairin bir mürşit sıfatıyla da çalışmış olabileceğini düşündürüyor. Onun asıl ölmez eseri, büyük bir aşk ve düşünüş heyecanı ile söylediği şiirlerini bir araya toplayan Divan ıdır.Yunus divanında aruz vezniyle ve gazel şeklinde söylenmiş şiirler de vardır, fakat şair ilahilerinin çoğunu ve en güzellerini hece ile ve dörtlüklerle söylemiştir.
EDEBİ ŞAHSİYETİ Yunus Emre, Türk düşünüş edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Onun uzun, devamlı hayat tecrübeleri, varlık, yokluk, aşk ve Allah hakkında hummalı zihin yoruşları vardır. İslam inanışının, üzerinde durmaktan çekindiği birçok problemler, Yunus'un serbest ve zeki düşüncelerine konu olmuştur. Şair, duyup düşündüklerini, sade bir Türkçeyle anlatmıştır Salınur Tûba dalları - Kur'an okur hem dilleri Cennet bağının gülleri - Kokar Allah deyü deyü gibi sade, basit, fakat söylenilmesi güç mısralardır. Yunus Emre, her nesnede, her yerde, Allah ın varlığını bulan bir şairdir. O yüzden şiirlerinde genellikle mistik bir hava vardır.
DİLİ ve SANATI Onun, hiç bir yapmacığa sapmadan, bir sanat kaygısına düşmeden söylediği sade, külfetsiz fakat güzel şiirlerine bütün tasavvuf edebiyatında benzer şiirler bulmak kolay değildir. Yunus un şiirlerinde tasavvufun söylenmesi güç fikir ve heyecanları, berrak bir su içindeymiş gibi, hemen görülür. Yunus bu şiirleri, eskiden öğrendiği bazı unutulmaz şiirleri hatırlıyor, onları tekrarlıyormuşçasına kolay söylemiştir. Yunus'un şiirlerinde İslami bir duyuş ve düşünüş sistemi olan tasavvuf felsefesi, Yakın Doğu medeniyeti'nin ilhamıdır. Fakat geri kalan her şey, dil, vezin, nazım şekli ve eşsiz bir Türkçe ile söyleyiş, hemen tamamıyla millidir.
Yunus ta derin bir tasavvuf kültürü görülür. O, Oğuz lehçesinin en güzel eserlerini vererek Türk halk dilini edebi bir dil durumuna getirdi. Yaşadığı dönemde Farsça edebî dil, Arapça ise ilim dili idi. Yunus Emre, sade ve basit bir dille ilâhî düşüncelerin en güzel anlatımını verdi.
Benim burda kararım yok, Ben burdan gitmeye geldim. Bezirgâmım metaım çok Alana satmaya geldim. Ben gelmedim dava için Benim işim sevgi için Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim.
diyen, gönüller ikliminin güneşi, büyük âşık Yunus Emre için yazılanlar diziye gelmez, koca bir kütüphaneyi doldurur. Aslında o yüzyılları kucaklar. Yüzyıllar onu söyler, seven ve sevilen gönüller, yüzyıllardır onu söyleşir. O, yüzyılların, âşk yüklü dertli dolabıdır inleyen...
Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş çalap Derdim vardır inilerim. Suyum alçaktan çekerim, Dönüp yükseğe dökerim, Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerim.
Yunus Emre nin yaşadığı devir, Anadolu'nun içine dönük, umutsuz, bezgin bir dönemidir. Moğol akınları karşısında yenik düşen Anadolu Selçuklu Devleti, Türkmen Boylarının ikide bir ayaklanmasıyla tümden güçsüz kalmış, halktan koparak, kendi derdinde, kendi yaşantısını sürdürme çabasına düşmüştür. Üst üste gelen kıtlık ve sürekli kuraklıklar, bitkin ve ezik halkın yaşama umudunu kırmıştı. Halk, gerçek mutluluğun ölümden sonra var olacağını, bu geçici dünyada, arı-duru bir gönülle Tanrıya yönelmeyi. telkin eden mutasavvıf şeyhlerin çevresinde küme küme toplanmıştır. Yunus, bu ortamda, bir aşk ve sevgi güneşi olarak Anadolu'da doğmuş, umutsuzlara umut vermiş, Anadolu'nun gönlü ve dili olmuştur.
"Dağlar ile taşlar ile Çağırayım Mevlâm seni Seherlerde kuşlar ile Çağırayım Mevlâm seni."
Mevlâsını, her yerde, her zaman çağıran Yunus, gençlik yıllarında büyük mutasavvıf Mevlâna Celâleddin'in sohbet meclislerine katılmış:
"Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kılalı Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır," beytiyle himmet nazarının gönlüne ayna olduğunu söylemiştir. Çeşitli söylentiler, Yunus Emre'nin yaşantısına renk katar. Bir kıtlık günü Hacı Bektaş-ı Velî'nin dergâhına varmış, buğday istemiş. Ona, buğday yerine himmet teklif edilmiş. Hayır, demiş buğday isterim. Çuvallarını buğdayla doldurmuşlar. Köyüne dönerken yarı yolda aklı başına gelmiş. Geri dönerek Hacı Bektaş'tan erenler himmeti dilemiş. Senin kısmetin Taptuk Emre'dedir demişler ve Taptuk Emre'ye ısmarlamışlar. Yunus, tam kırk yıl Taptuk Emre'nin Dergâhı'na odun taşımış. Taptuk Dergâhı'na odunun eğrisi bile gerekmez diyerek, kırk yıl tek bir eğri odun getirmemiş. Sonunda, muradına ermiş ve kendisine izin verilmiş.
diyerek, diyar diyar dolaşmış, içinde yanan ateşin közüyle, şiirler söylemeğe başlamış. Bundan sonra, Yunus'un gönlünde ilâhî aşk'tan başka bir şeye yer yoktur artık. Bu aşkın potasında yanıp yakılmakta, bu yanışın iniltileri Yunus'u ozanlaştırmaktadır.Artık Yunus yok, ortada aşk var, aşkın terennümleri var. Yunus, bu aşk harmanında savrulan buğday taneleri gibi estikçe aşk, döküldükçe aşk:
"Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün'ü günü Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni..."
Yunus Emre, Anadolu'da doğan, yine Anadolu'da batan bir tasavvuf güneşidir. Yaşadığı çağda Türkçe bir kenara itilmiş, hor görülmüşken, Yunus, Türk dilini, bütün incelik ve güzellikleriyle sırtlamış, ayağa kaldırmış, kendinden sonra gelen ozanlara öncülük etmiştir. Yunus Emre nin dili, Anadolu'nun öz dilidir. Anadolu Türklüğünün yüreği Yunus'ta çarpar, bu yürek, tüm kükrekliğiyle Yunus'ta dile gelir :
"Gönlüm düştü bu sevdaya Gel gör beni aşk neyledi Başımı verdim kavgaya Gel gör beni aşk neyledi. Ben ağlarım yana yana Aşk boyadı beni kana Ne âkilim ne divâne Gel gör beni aşk neyledi."
Onun doyumsuz sevgisinde, tüm insanlığın sesini duyarsınız. Bu seste gerçek inanç, Tanrı sevgisi, insan değeri ve var olmanın sevinci vardır. Tüm kötülüklerden arınmış, duru bir gönülle seslenir insanlığa:
"Adımız miskindir bizim Düşmanımız kindir bizim Biz kimseye kin tutmayız Kamu âlem birdir bize..."
--- ŞİİRLERİDEN ÖRNEKLER---
EY YARENLER EY KARDEŞLER KORKARIM BEN ÖLEM DEYİ
Ey yarenler ey kardeşler korkarım ben ölem deyi Öldüğüme kayırmazam ettiğimi bulam deyi
Bir gün görünür gözüme ayıbım vuralar yüzüme Endışeden del'olmuşum nidem ben ne kılam deyi
Eğer gerçek kul imişsem ona kulluk kıla idim Ağlayaydım bu dünyada yarın onda gülem deyi
Hemin geldim bu dünyaya nefsime kulluk eyleyi İyi amel işlemedim azaptan kurtulam deyi
Ey bıçare miskin Yunus günahım çok neyleyeyim Sığındım ol Allah'ıma dedi hem afvedem deyi
---
EY YARENLER EY KARDEŞLER ECEL ERE ÖLEM BİR GÜN
Ey yarenler ey kardeşler ecel ere ölem bir gün İşlerime pişman olup kendözüme gelem bir gün
Yanlarıma kona elim söz söylemez ola dilim Karşıma gele amelim nittim ise görem bir gün
Oğlan gider danışmana saladır dosta düşmana Şol dört takdir namaz ile (ömrüm) tamam kılam bir gün
Beş karış bezdürür donum yılan çiyan yiye tenim Alemler ümidi hoca sana ferman olam bir gün
Yunus Emre sen bu sözü dahı tamam etmemişsin Tek yürüyeyim neyleyim üstadıma gelem bir gün
---
İŞİTİN EY YARENLER AŞK BİR GÜNEŞE BENZER
İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer
Aşkı var gönlü yanar yumuşanır muma döner Taş gönüller kararmış sarp kah kışa benzer
Ol sultan kapısında hazreti tapısında Aşıkların yıldızı her dem çavuşa benzer
Geç Yunus endişeden gerekse bu pişeden Ere aşk gerek evvel ondan dervişe benzer
---
AŞKIN ALDI BENDEN BENİ BANA SENİ GEREK SENİ
Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni Ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar öldürür aşk denize daldırır Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabın içem Mecnun olup dağa düşem Sensin dünü gün endişem bana seni gerek seni
Sufılere sohbet gerek ahılere ahret gerek Mecnun'lara leylı gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler külüm göğe savuralar Toprağım anda çagıra bana seni gerek seni
Yunus'durur benim adım gün geldikçe artar odum İki cihanda maksudum bana seni gerek seni
---
YiNE GELDİ AŞK ELÇİSİ YİNE DOLDU MEYDANIMIZ
Yine geldi aşk elçisi yine doldu meydanımız Yine teferrüc-gah sağlı sollu dört yanımız
Yine mahfiller düzüldü yine badyalar kuruldu Yine kadehler sunuldu esrik oldu bu canımız
Ev içi aşk ile doldu ulu kişi aşık oldu Canlarımız hayran oldu aşk tahtına binenimiz
Bir nicemiz Leylı oldu bir nicemiz Mecnun oldu Bir nicemiz Ferhad oldu aşktan haber duyanımız
Meydanımız meydan oldu canlarımız hayran oldu Her dem arş seyran-gah oldu hazret oldu revanımız
Düşmüş idik ol kaldırdı birliğin bize bildirdi İçimize aşk doldurdu dürüst oldu imanımız
Sorar isen aşk nerdedir nerde istersen ordadır Hem gönülde hem candadır hiç kalmadı günahımız
Yunus aşkın vasfın söyler gerçeklere haber eyler Mahrumların canı göyner aşker'oldu pinhanımız
---
GÖZÜM SENİ GÖRMEK İÇİN ELİM SANA ERMEK İÇİN
Gözüm seni görmek için elim sana ermek için Bu gün canım yolda kodum yarın seni bulmak için
Bu gün canım yolda koyam yarın ivazın veresin Arzeyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için
Benim uçmak neme gerek hergiz gönlüm ona bakmaz İşbu benim zarılığım değildürür bir bağ için
Uçmak uçmağım dediğin mü'minleri yeltediğin Vardır ola bir kaç huri arzum yoktur uçmak için
Bunda dahı verdin bize ol huriyi çift ü helal Ondan geçti arzum tamam arzum sana ermek için
Süfılere ver sen onu bana seni gerek seni Haşa ben terkedem seni şol bir evle çardak için
Yunus hasretdürür sana hasretini göster ona İzin zulüm değil ise dad eylegil istedi çün
---
HAK BİR GONÜL VERDİ BANA HA DEMEDEN HAYRAN OLUR
Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur Bir dem gelir şadı olur bir dem gelir giryan olur
Bir dem sansın kış gibi şol zemherı olmuş gibi Bir dem beşaretten doğar hoş bağ ile bustan olur
Bir dem gelir söyleyemez bir sözü şerheyleyemez Bir dem dilinden dür döker dertlilere derman olur
Bir dem çıkar arş üzere bir dem iner tahtes-sera Bir dem sanasın katredir bir dem taşar umman olur
Bir dem cehalette kalır hiç nesneyi bilmez olur Bir dem dalar hikmetlere Calınus u Lokman olur
Bir dem div olur ya peri viraneler olur yeri Bir dem uçar Belkıys ile sultan-ı ins ü can olur
Bir dem varır mescidlere yüz sürer orda yerlere Bir dem vurur deyre girer incil okur rühban olur
Bir dem gelir ısı gibi ölmüşleri diri kılar Bir dem girer kibr evine Fir'avn ile Haman olur
Bir dem döner Cebrail'e rahmet saçar her mahfile Bir dem gelir güm-rah olur miskin Yunus hayran olur
---
HİÇBiR KİŞİ BİLMEZ BİZİ BİZ NE İŞİN İÇİNDEYİZ
Hiçbir kişi bilmez bizi biz ne işin içindeyiz Ne hırsımız baydır bizim ne nefsimiz içindeyiz
Bir kimsenin devletine ta'nediben biz gülmeyiz Ne münkiriz alemlere ne Tersanın haçındayız
Biz bunun neliğin bildik dünyanın nesine kaldık Arzumuz nefs için değil dünya teferrücündeyiz
Yunus aydır her sulatınım özge şahım vardır benim Ko dünya altın gümüşün ne bakur u tuncundayız
---
TAŞTIN YİNE DELİ GÖNÜL SULAR GİBİ ÇAĞLAR MISIN
Taştın yine deli gönül sular gibi çağlar mısın Aktın yine kanlı yaşım yollarımı bağlar mısın