Pek çok kişi soğuk savaş bitince Berlin’deki duvarın taşlarını koleksiyon için saklamıştı. Pekte haksız değillerdi. Çünkü o duvarın yıkılması bir dönemin bitişini yeni bir dönemin başlangıcını ifade ediyordu.
Siyahî Obama’nın ABD başkanı olarak seçildiğini duyuran gazeteler de ABD de tarihi nüsha diye kapışıldı. Bu da önemliydi. Her ne kadar Obama kişisel tarihinde ABD’ye köle olarak gelmemişse de zencilerin kıtaya gelişleri ellerinde ve ayaklarında zincirlerle olmuştu. Şimdi en azından siyahî bir melez ABD başkanlığı koltuğuna oturuyor. Elbette bu tarihi olayı haber veren gazetelerin o günkü nüshası değerliydi.
Ancak benim nazarımda ne yıkılan soğuk savaş döneminin sembolü duvarın taşları, ne de Obama’nın başkanlığa seçildiğinin haberini veren gazete nüshaları Dünya ve Türkiye tarihi açısından bahsedeceğim iki ayakkabı kadar önemli değil.
Bu ayakkabılardan biri ABD Başkanı George Bush`a ayakkabı fırlatarak tarihe geçen Iraklı gazeteci Muntazır Zeydi’nin ayakkabısı diğeri ise vurulduğunda ayağında olan Hrant Dink’in tabanı yırtık ayakkabısı.
Muntazır Zeydi o ayakkabıyı Bush’un kafasına fırlatırken aslında bütün ezilen dünyanın sesi oldu ve o ayakkabı tarihe geçti. Bütün Arap dünyasında- yönetimler hariç- kahraman oldu. Bir halk kahramanı.
Evet o ayakkabıya sahip olmak için pek çok kişi büyük paralar ödemeye hazır olduklarını söyledi ama asıl faturayı Zeydi ödedi.
Önceki gün Zeydi avukatı aracığı ile; cezaevinde güvenliğinden endişe ettiğini ve Irak`ta gazetecilik mesleğini sürdüremeyeceğini ve siyasi sığınma hakkı verilmesi için İsviçre’ye müracaat edeceğini söyledi. Ayrıca avukatı, müvekkili hakkında, `Birçok Iraklı eylemini desteklese de her türden radikalin merhametine kalmış durumda. Hayatı kendi ülkesinde cehenneme dönebilir` dedi. Zeydi`nin cezaevinde dayak yediği, kolunun ve kaburgalarının kırıldığı, iç kanama geçirdiği iddia edilmişti. Zeydi o ayakkabısının faturasını çok ağır ödedi ve ödemekte.
Hrant Dink vurulduğunda ayağında bulunan yırtık ayakkabıları vicdanı olan herkesi ağlatmıştı.
2002 yılında Urfa"da bir konferansta yaptığı konuşmasında "Türk olmadığını.. Türkiyeli ve Ermeni olduğumu" söylediği için "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla yargılanıyordu.
Dink Agos`ta yayınlanan son köşe yazısında ‘Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.’ demişti.
Ermenisiyle Türkü ile bu ülkede kardeşçe yaşamak istiyordu. Bütün idealini; okuma fişlerinde Ali topu Agop’a at cümlesiyle özetlemek mümkündü.
Çok zor muydu Ali’nin topu Agop’a atması.
Hrant bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz` dedikten tam dokuz gün sonra, İstanbul’un ortasında herkesin güzü önünde karanlık ve derin eller tarafından katledildi.
Agos Gazetesi`nin en eski çalışanlarından biri olan Sarkis Seropyan Gazeteye ilan verdik, az maaşla çok iş yapacak bir akılsız bize lazım diye. O ilana da iki tane genç başvurdu. O iki kişiden biri Hrant`tı` demişti.
Eğer ceza alırsam bu ülkeyi terk edeceğimi demişti evet ceza aldı derin birileri onu vurdu. Yırtık ayakkabısı ile bir güvercin gibi uçup gitti.
Hrant Dink ve Muntazır Zeydi’nin ayakkabıları tarihe not düşmek için en mutena bir köşede saklanmaya değer.
Erkam Tufan AYTAV / Haber 7
e.aytav@gyv.org.tr