Mesaj Sayısı : 425 Yaş : 50 Nerden : istanbul Teşekkür Sayısı : 397 Kayıt tarihi : 21/12/08
Konu: GAERÇEK YÜRT AHİRET Cuma Şub. 06, 2009 1:20 am
Pek çok insan, dünya üzerinde eksiksiz ve mükemmel bir yaşamın kurulabileceğini sanır. Gerekli maddi imkanlar elde edildiğinde, bu dünyadaki yaşamın insanı tam olarak tatmin edebileceğini ve mutlu kılabileceğini düşünür. En yaygın kanaate göre insan, maddi bir zenginlik, "mutlu bir yuva" ve diğer insanlar gözünde saygınlık (statü) elde ettiğinde, kusursuz bir hayat kurmuş olur.
Oysa Allah, Kuran'da bizlere bu tür bir bakış açısı vermez. Aksine, Kuran'da bildirildiğine göre, dünya üzerinde sürdürdüğümüz yaşam, asla eksiksiz, mükemmel ve sorunsuz olamaz. Çünkü, özellikle böyle olamayacak şekilde tasarlanmıştır.
"Dünya" kelimesinin kökeni bu konuda çok önemli bir anlam içerir. Kelime, Arapça'daki "deniy" sıfatından türemiştir. "Deniy" ise, alçak, düşük, basit, değersiz gibi anlamlara gelmektedir. Bu durumda "dünya" kelimesi de, bu sıfatları içeren bir mekan anlamını taşır.
Nitekim, dünya hayatının değersizliği ve önemsizliği Kuran'da sık sık vurgulanır. Dünya hayatını güzel kıldığı düşünülen tüm faktörler—zenginlik, iş hayatı, evlilik, çocuklar, başarı vs.—Kuran'a göre aslında geçici ve aldatıcı birer metadan başka birşey değildirler:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka birşey değildir. (Hadid Suresi, 20)
Bir başka ayette, insanın dünya hayatı dolayısıyla nasıl bir aldanışa kapıldığı şöyle açıklanır:
Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (A'la Suresi, 16-17)
Sorun da, üstteki ayette dendiği gibi, dünya hayatının ahirete üstün tutulmasıyla başlar. Çünkü insanlar, dünya hayatını ahirete üstün tutmakla, Allah'ın vaadine ve dolayısıyla Allah'a yüz çevirmiş olmaktadırlar. Allah Kuran'da bu insanları "Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin bulanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar" (Yunus Suresi, 7) olarak tanımlar ve bunların Cehennem'e gideceklerini haber verir.
Elbette, dünya hayatının eksikliği, bu dünyada güzel şeylerin var olmadığı anlamına gelmez. Aksine, Allah dünyayı Cennet'i hatırlatacak pek çok güzel nimetle doldurmuştur. Fakat bu güzelliklerin yanına Cehennem'e ait olan eksiklik, çirkinlik ve kusurlar da katılmıştır. Dünyada, imtihan ortamının hikmeti gereği Cennet ve Cehennem'e ait özellikler karışık ve birarada bulunurlar. Bu şekilde müminler hem Cennet hem de Cehennem hakkında fikir edinir, hem de kendilerini dünyadaki kısa ve geçici yaşama kaptırmak yerine, gerçek, kusursuz, eksiksiz ve sonsuz yaşam olan ahirete yönelirler. Allah'ın kulları için seçip beğendiği yaşam da işte bu ahiret hayatıdır. Ahiret Kuran'da insanların gerçek ve ebedi yurdu olarak tarif edilir.
İşte bu nedenle, ahiret yurdunu kazanmak, yani Cennet'e kavuşmak için ciddi bir çaba gerekmektedir. Allah inanan kullarına bunu emretmiştir:
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Al-i İmran Suresi, 133)
CENNET İÇİN YARIŞANLARIN DURUMLARI
Mümin Kuran'da sonsuz bir ecir, sonsuz bir mükafat, sonsuz bir mutlulukla müjdelenmiştir. Ancak çoğunlukla dikkatlerden kaçan önemli bir nokta vardır. O da, sonsuz zaman içinde, sonsuz güzelliklere uzanan bu müjdenin, mümin daha dünyadayken başladığıdır. Çünkü mümin ahirette Cennet'le müjdelendiği gibi, bu dünyada da Allah'ın lütuf ve ikramından, nimetinden mahrum bırakılmamıştır.
Kuran'da, salih amellerde bulunan müminlerin bu dünyada da güzel bir hayatla yaşatılacakları haber verilir:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)
Hem bir mükafat ve şevk kaynağı hem de karşılıksız lütuf ve ihsanının bir göstergesi olarak salih kullarına dünyada nimet ve güzellik vermesi Allah'ın değişmez bir kanunudur. Zenginlik, ihtişam ve güzellik Cennet'in en temel özelliklerinden olduğu için, Allah sevdiği seçkin kullarına Cennet'i hatırlatacak, onların Cennet'e kavuşma arzu ve heyecanlarını artıracak nimetlerin ve ortamların benzer örneklerini bu dünyada da yaratır. Bu yüzden, nasıl inkarcıların ebedi azapları daha bu dünyadan başlıyorsa, salih müminler için vadedilen ebedi güzellikler de kendilerine dünyadaki hayatlarında gösterilmeye başlanır. Allah mümine, onu denemek kastıyla, hayatı boyunca sıkıntılar, çileleler, acılar da verebilir; ama bunlara Allah rızası için sabreden mümin, tüm bu sıkıntılardan, inkarcı bir insanın anlayamayacağı manevi bir lezzet alır.
Bir mümin, onu yaratan Allah'ın bilincinde olmasından, O'nun emir ve yasaklarına uymasından, O'nun insanlar için seçip beğendiği dini yaşamasından ve ölümünden sonrası için çok büyük umut ve beklentiler taşımasından ötürü dünyadaki yaşamı boyunca her türlü ruhsal sıkıntı ve üzüntüden uzaktır. Herşeyden önce kendisini Yaratan'ın yardımı ve desteği kendisiyle beraberdir. Müminlerin her namazda, her salih amelde, Allah rızası için yapılan küçük büyük her işte Allah'ın kendilerini gördüğünü, meleklerin bunları amel defterlerine yazdığını ve ahirette tüm bunların karşılığını alacaklarını bilmelerinden doğan bir huzurdur bu. Bu, Allah'ın kendilerini görünmeyen meleklerle desteklediğini, "önlerinden ve arkalarından izleyenleri" olduğunu ve bunların kendilerini "Allah'ın emriyle gözetip-korumakta" (Rad Suresi, 11) olduklarını, O'nun yolunda yapılan mücadelede galip gelecek olanların, Cennet'le müjdelenmiş olanların hep kendileri olduklarını bilmelerinden kaynaklanan bir güven duygusudur. Böylece salih müminler, Allah'ın meleklere, "... iman edenlere sağlamlık katın..." (Enfal Suresi, 12) vahyi doğrultusunda, asla korkuya ve hüzne kapılmazlar.
Müminler, "bizim Rabbimiz Allah'tır deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturan" (Fussilet Suresi, 30) insanlardır. Ve, "onların üzerine melekler iner. 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan Cennet'le sevinin'" (Fussilet Suresi, 30) derler. Müminler Allah'ın "kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyeceğini" (Araf Suresi, 42) bilmişlerdir. Kadere ve herşeyi yapıp edenin Allah olduğuna kesin bir bilgiyle inanırlar ve böylece başlarına gelenlere "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez" (Tevbe Suresi, 51) diyerek tevekkül ederler. Allah rızasına uyduklarından ve hep "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir." (Al-i İmran Suresi, 173-174) dediklerinden dolayı da, onlara hiçbir kötülük dokunmayacaktır. Ancak dünya bir imtihan meydanı olduğundan elbette müminin karşısına çeşitli zorluklar çıkabilir. Belli dönemlerde açlık, hastalık, uykusuzluk, kaza, maddi kayıp, vs. türünden çeşitli sıkıntılarla karşılaşabilir. Fakirlikle ve zorluklarla da imtihan olabilir. Ayette bu imtihan şöyle bildirilmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin, şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)
Kuşkusuz ki bu zor durum, peygamberin ve yanındaki müminlerin Allah'a duydukları saygıyı ve korkuyu, Cennet'e olan özlemlerini daha da arttırmıştır. Zaten Allah, ayetin sonunda yardımının çok yakın olduğunu da müjdelemektedir. Sonuçta, "Allah, takva sahiplerini zafere ulaşmalarıyla kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır." (Zümer Suresi, 61)
Mümin zorlukların imanının denenmesi için özel olarak yaratıldığını, güzel bir sabır ve tevekkül gösterdiği takdirde bunların ahireti için sınırsız bir ecir kaynağı, olgunlaşması için büyük fırsatlar olduğunu bildiğinden, huzur, mutluluk ve neşesinden hiçbir şey kaybetmez. Hatta şevk ve heyecanı daha çok artar. Bu sıkıntılar onun ruhi dengesini, dirayet ve kararlılığını hiçbir zaman olumsuz yönde etkilemez.
Bu durum kafirler içinse tam tersidir. Bir inkarcı, çektiği çeşitli bedensel acıların yanında, ruhen de azap çeker.
Korku, üzüntü, ümitsizlik, tedirginlik, karamsarlık gibi inkarcıların karakteristik özelliği olan negatif duygular, onların Cehennem'de çekecekleri azabın manevi kısmının bu dünyadaki küçük bir başlangıcını oluştururlar. Allah, saptırdığı bu insanların "göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı" kılar ve "iman etmeyenlerin üzerine böyle pislik çökertir." (En'am Suresi, 125)
Allah, buna karşın kendisinden bağışlanma dileyen, tevbe eden salih müminleri dünyada da güzel bir surette faydalandıracağını ve ihsanda bulunacağını başka ayetlerde de bildirmiştir. Hud Suresi'nin 3. ayetinde şöyle bildirilir:
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım. (Hud Suresi, 3)
Bir başka ayette de müminlerin dünya hayatı şöyle tarif edilir:
Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde "Hayır" dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. (Nahl Suresi, 30)
Ahiret yurdu bu dünyadan daha hayırlı ve üstündür. Dünya hayatının tüm güzellikleri, ahiret yurdu ile mukayese edildiğinde değerini tamamen yitirmektedir. O halde bir hedef belirlenecekse bu hedefin sadece ahiret olması gerekmektedir. Zaten bunu hedefleyen müminlere Allah, dünya hayatlarında da nimetlerini artırmaktadır.