Bizim nasıl anladığımız önemli mi, Allah nasıl dilediyse İslam öyledir. Bize düşen iman etmek, imanımızı amellerle perçinlemektir.
Dinimiz İslam, iman edenlerinin kardeş olduğu bir dindir. Bu kardeşlik de kâğıt üzerinde veya meleklerin dualarında değildir. Kardeşliğimiz namaz kadar, hac kadar pratiktir. Anne birliğinden kaynaklanan kardeşliğimizin, ikinci bir insana karşı bize yüklediği şeylerin bir benzerini, din beraberliğimiz de yüklemektedir. Kardeşliğimiz temennilerle yaşayan bir kardeşlik olarak konmadı önümüze. Medine'ye hicret eden muhacirlerle, onları karşılayıp bağrına basan, evlerini, bahçelerini paylaşan ensarın Müslümanlığı bu pratik Müslümanlıktı. Kıyamete kadar içi doldurulmuş Müslümanlık da o Müslümanlıktır.
Ezan Allah'a kulluğu hatırlatan bir mesajdır; onu duyan ya Rabbine koşar ya da asilerden olur. Ezanı duyacak kulağı, abdest için yıkayacak yüzü, rükû için bükülecek beli bulunanın, ezana icabetten başka çaresi yoktur. Ezan herkes için son çağrıdır. İkinci bir ezan, eski ezanın tekrarı değildir; o ayrı bir zamanın çağrısıdır.
Her yükselen ezan, muhasebemizin bir hanesi, vicdanımızın bir noktasıdır. Ezan imtihanın bir bölümüdür.
Ezan, İslam'ın halkalarından bir halkasıdır. O halkalarla iman bağımız bizi İslam'a bağlar.
Müslüman'ın halkaları ne kadar güçlü ise, İslam'la bağı da o kadardır. Sözle dindarlık olmayacağına göre, gücümüz o halkaların gücü kadardır.
Halkalarından hangisi gevşerse gevşesin İslam, iman edenleri arasında eriyor demektir.
Kardeşin kardeşi tutması dindir
Yetim olmak gerekmez. Hicret de gerekmez. Sel, afet yaşamak da gerekmez. Müslüman olan, bütün Müslümanların kardeşidir. Bir Müslüman bütün Müslümanlara feda olmaya hazır olduğu gibi, bütün Müslümanlar da onun için feda olmaya hazır olmalıdırlar. Din budur. Çünkü din, aynı anneden doğmayan ama imanı ana gibi görenlerin dinidir.
Kardeş kardeşi tutacak. O kadar tutacak ki, en ağır suçlardan biri olan zulmü işleyen bile yardım görecektir. Zalim bile eli tutulup zulmü önlenerek yardım görecektir. Çünkü yardım, bir sadaka verip baştan savmak değildir. Yardım, ötekini kendin bilmektir. Kendin için isteyeceğini onun için istediğini belgelemektir. Verip gitmek ise çok cüzi bir bölümdür.
'Kendin için isteğini din kardeşin için de istemedikçe iman etmiş olmamak' ne demektir? Bir kapıdan verilen bir lokmayla ayrılıp gitmek kimin hoşuna gider, kim böyle bir şeyi kendisi için ister ki, başkasına da böyle yapınca iman etmiş sayılsın? Kardeşliğimizin bir bedeli var. Bu bedel cennettir; kardeşliğin tahakkuku ile ezan ve namazdan kazandığımız ecir türünden ecirler kazanırız. Kardeşliğin ucu cennete dayanır. Kâbe'de buluşup, beraber tavaf etmek bir kardeşlik tecellisidir. Hiçbir yerde buluşmamış olsak da Kâbe'nin etrafında dönüyor gibi birbirimizin etrafında dönebildiğimiz zaman tavafı süreklileştirmiş oluruz.
Birbirimizin elinden tutmamız, Kâbe'nin köşesindeki Hacerülesved'i tutmamız kadar bile değildir. Hacerülesved'i ellemek ne farzdır, ne vaciptir. Ama kardeşlik borcumuz bir borçtur. Kardeşlerimiz biziz; onları 'biz' gördüğümüz zaman, birbirimize bakarak da olsa Rabbimizin rızasını kazanırız. En ücra köşedeki kardeşimiz için hepimiz varız.
Kardeşliğimiz ezan gibi bir çağrıdır. Günde beş kere, saatte beş kere, dakika başı beş kere tekrarlanmasına şaşmamalıyız. Kardeşimiz çok, kardeşliğimiz büyük. Çok kardeşin derdi de çok; derdimizin çokluğu ise zarar değil. Çok camiden çok ezan okunması ürkütüyor mu; kardeşlerin çokluğuna paralel olarak çoğalan dertler, uzanan el sayısının çoğalması ürkütmez. Sağımıza bakınca bir sıkıntı, solumuza bakınca bir sıkıntı görüyorsak bu demektir ki, sağımızda bir ecir kapısı, solumuzda bir başka ecir kapısı vardır. Din budur. İslam tam anlamıyla budur. Tatilde değiliz ya! Kulluk hali bu...
Meydanlar mescit olurMescitlerde duyduğumuz ayetler, hadisler kulağımıza girdikten sonra bir gün, o ayetlerin, hadislerin beyinde yer edip etmediğini görmeyi dilerse Allah, o zaman meydanlar mescit olur. Mescit Müslümanlığı o gün, meydanlarda test edilir; kazanan mescitlerde değil meydanlarda kazanır. O zaman namaza ilave gelir. Meydanlarda cihad edene, mücahidin yardımına koşana Allah kulluk payesi verir. Geri kalan, ezanı duymayan gibi olur. O gün müezzinler namaza çağırdığı gibi cihada ve cihada desteğe çağırır. Medine böyleydi. Bilal'in ezan okuduğu zamanlar Mescid'e koşulurdu. Münadinin cihada davetiyle de cihada çıkılırdı.
Bir yetim, bir esir düştüyse bağrımıza ezan o yetimin çığlığıdır. O zaman ezan, o esirimizin hıçkırığıdır. Bir tek dulumuz varsa davet yapılmıştır. Allah Teâlâ, kullarından ezana icabet beklediği gibi mücahidlere, bebeklere, yetimlere ve esirlere de destek bekler.
Tarafsızlık yokturİmanla küfür, mü'minle kâfir karşı karşıya geldiğinde tarafsız kalamaz mü'min. Mü'min, taraftır. Kardeşinden yana taraftır. Ya taraftır ya da yoktur artık. Mü'minden tarafa olmamak, suyun altından onun düşmanından yana olmaktır.
Verilebilecek desteği vermemek, böylece de mü'minin aciz kalmasına neden olmak en kısa ifadesiyle öbürüne destek olmaktır.
Bir gün fırtına diner de liman durulursa o gün mü'min kardeşinin yanında olmayan herkes kahrolacaktır. Mü'min kardeşinin yanında ve arkasında olmamakla aslında kimin yanında olduklarını anlamak bile onları eritecektir.
Biz, bir tek cesedizİman ehli olan her kardeşimiz aynı kalpten kan pompalanan bir bedeni kullanan organlar gibidir. Bu nebevi tembih, hangi pratiğin yaşantımıza yön vermesi gerektiğini gösterir. Bir cesediz; birimizin uykusu kaçarsa hepimiz uyanık kalırız. Tek ceset olmak budur.
Bir duvar gibiyiz. Küfrün karşısında birbirini kenetleyen tuğlalardan oluşan bir duvar gibiyiz. Peygamberimiz aleyhisselam bizi böyle görmek istiyor.
Birbirimizin kanı bizim için korunmuştur. Uzağımız yakınımız yoktur; birbirimiz için varız. Dışımızdakilere karşı tek eliz.
Herkes bilsin! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz!
-Kim bir Müslüman'ın sıkıntılarından birini giderirse Allah Teâlâ da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir.
-Kul, kardeşinin destekçisi olduğu sürece Allah da o kulun destekçisi olur.
-Bir mü'minin işini görmek, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mescidinde bir ay itikâf tutmaktan daha makbul bir ibadettir. Evet, itikâf ve Mescid-i Nebi! Bir ay orada itikâf! Bir mü'minin işini görmek, sadece işini görmek cihadda kopan kolunu ameliyat ettirmek, dul kalan eşine sahip olmak, yetimini sahiplenmek değil, bir işini görmek o mescidde bir ay itikâftan hayırlı. Sübhanellah!
-Allah merhametli kullarına rahmet ediyor. Merhameti olmayana merhamet edilmiyor. Ümmetin son cephesi, kıblelerin ilki, küfrün bir asırdır yığınak yaptığı Kudüs'ü müdafaa eden mücahidlerin yetimlerine, kolları kopan, yüzü yanan, cihaza bağlanarak nefes alabilenlerine merhametten daha merhamet gereken bir yer var mı?
-Kâfirler birbirlerini destekliyor, tek yumruk oluyorlar. Eğer mü'minler birbirlerinin destekçisi olmazsa yeryüzünde fesat büyür. Zulüm artar. Çare mü'minlerin birbirlerinin sahibi olmasındadır. (Enfal suresi, 73. ayeti)
-Şu uyarı Peygamber aleyhisselamdan. Şifreyi çözüyor, hedefi gösteriyor:
'Bir Müslüman'ın şerefi ve namusu zedelenirken onu yalnız bırakan bir kişiyi Allah, onun da yardıma muhtaç olduğu bir yerde yalnız bırakır. Müslüman'ın şerefinin zedelendiği bir yerde onu yalnız bırakmayanı da Allah, yardıma muhtaç olduğu bir yerde yalnız bırakmaz, ona yardım eder.' Ebu Davud, Edeb,41
Ne yapsak demeye gerek yokYapabileceğimiz çok işimiz var. Önce elimizle değiştirme, gücümüz yetmezse dilimizle değiştirme, dilimizin de çaresiz kaldığı yerde de kalbimizle yani duamızla ve nefretimizle yapabileceğimiz çok işler vardır.
1-Tarafımız net ve kesin olsun. Haber yoğunluğundan ötürü değil, iman cepheleşmesinden dolayı etkilenmiş olalım.
2-Birleşmiş kâfir cepheye hiçbir desteğimizin olmadığından emin olalım.
3-Bölünme anlamına gelebilecek tutumlardan, davranışlardan sakınalım.
4-Küfrün gücünü abartmaya kayan propagandalara kapılmayalım ki, ürkmeyelim. Ürkmeyenleri delilikle itham etmeyelim.
5-Ferdî hareketlerden çok cemaat eylemlerini tercih edelim. Duayı ise ferdî yapalım.
6-Önce bedenimizle neler yapabiliriz, onu düşünelim. Kör bir katılım değil, aktif bir yarar sağlayacak işleri sahiplenelim.
7-Enerjimizin başkalarınca yönlendirilmesine, böylece de alevlenmeden sönen bir ateşe dönüşmesine karşı uyanık bulunalım. Birilerinin bizim heyecanımızı işe yaramayan işlerle boşaltması, düşmanların iki kere galip gelmesi anlamınadır, dikkatli olmamız gerekir. Dikkatimiz de köşemize sinmemiz değildir.
8-Malımızı devreye sokalım. Kendimizden, sözümüzün dinleneceği yerlerden Allah yolunda infaka mal ayıralım.
9-Yaptığımız yardımları izleyelim. Kime ne verdiğimizi bilmemizde yarar vardır. Böyle zamanlarda şeytanın bazı insanları helak olacakları bir harekete sürüklemesi mümkündür.
10-Cihadın bir çeşidi olan yardımın, sözüyle meşgul olmayı gerekeni yapmak şeklinde anlayarak tuzağa düşmeyelim.
11-Umutsuz kalmayalım. Allah'ın yardımının ne zaman geldiği önemli değildir. Önemli olan bizim o yardımı hak etmiş olmamızdır.
Bilinen bir şeydiDünya milletlerinin, oburların bir sofraya üşüştüğü gibi Ümmeti Muhammed'in üzerine üşüşeceği bilinen bir hakikatti. Kaç asır oldu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bize bunu haber verdiği. Bu yeni bir bilgi değildir. Aslında ilk de değildir. Üstelik bu durumda bizim azınlık olmayacağımız, pek kalabalık olacağımız ama saman çöpü gibi değersiz olacağımız da biliniyordu; ya da bilmeliydik bunu.
Şu da bilinen bir şeydi:Cihad, yürekten iman davasına sahip çıkan samimi mü'minler kala kala Kudüs ve Kudüs eteklerinde kalacak. Kıyamete kadar oradan bu ışık sönmeyecek. Tevekkülün, ahiret için uğraşmanın örneği oralardan verilecek kıyamete kadar. Bunları biliyorduk. Bırakın adı mü'min adı olanlar desteklemesin. Bırakın malı kıymetliler yardım etmesin. Bırakın ticaretine, siyasetine zarar gelmesinden çekinenler bir kenarda sinsin kalsın. Şaşılacak ne var? 'Bunlar Allah'ın bize haber verdiği şeyler değil mi? Allah yolunda olup da kaybeden var mı?